Güzel çocuk…
Umarım bu dünyaya, ondan çok bir şeyler bekleyerek gelmedin… Zaten gelir gelmez ağlamandan sen de sıkıntılı bir şeyler olduğunu hissetmişsindir.
Doktorlar, bu hadiseyi ciğerlerine ilk defa yakıcı bir madde olan oksijen dolması ile açıklıyorlar ama sana bir sır vereyim: içine dünya dolduğu için ağladın…
(Güzel bir giriş oldu sanırım. “Sır”rı öğreniverdin hemen. Bir büyüğüm söylemişti, her sırrın bir esrarı her esrarın bir tesiri vardır diye. İstemediğin tesirlere maruz kalmayasın diye sırrına sahip çıkman lazım.)
Madem içine dünya dolduğundan ağladın, dünyayı içinden attıkça mutlu olacaksın çocuk… Daha bi adam olacaksın hem. Adam dedik diye feminist ablaların, ağabeylerin kızmasın adamlığın cinsiyetle değil insaniyetle –hem de yakinen– alakası vardır.
Ooo... Çok özür dilerim çocuk…
Ben seni pat diye “izm”lerle tanıştırdım. Belki bir gün bugüne lanet edeceksin ama emin ol sonraki günlerden birinde bugün için teşekkür edeceksin bana… Çünkü; modern dünyanın propagandalarına maruz kalmayacaksın ve sen endoktrinasyona tabi tutamadıklarımızdan olacaksın.
(İzmleri de öğrendiğine göre artık daha az hikaye ederek anlatabilirim sana meramımı.)
Mutlaka inan çocuk…
Tüm şartlanmalardan azade bir biçimde, uğruna ölebileceğin bir inancın olsun. İnan çünkü, inanmak her hâlükârda saygı duyulması gereken bir hadisedir.
Safiyetini kaybetme çocuk…
Dünya seni kirletmeye çalışacak… Ve başarılı olursa yeniden safiyetini kazanman bir ömür sürecek.
Şeffafiyetini kaybetme çocuk…
Dünya etrafını sırlamaya çalışacak. Ve başarılı olursa bir ömür aynalarla kavga edeceksin…
Berraklığını kaybetme çocuk…
Dünya seni bulandırmaya çalışacak. Ve başarılı olursa bir gün yanacaksın öyle yanacaksın ki sonunda karşıdan kendine bakacaksın.
Kusura bakma… Neden mi bunları söyledim? Senin senden sonrakileri ikazına gerek kalmasın diye…
Tıpkı Bruce Willis’in The Kid filmindeki gibi ben sen oldum da sana söyledim ve ben ben oldum da seni dinledim…
Söyledim ki; sen başkalarının filminden değil kendi filminden örnek veresin…
Söyledim ki; saf, şeffaf ve berrak kelimelerinin sadece lügat manâsını öğrenmen çeyrek asır sürmesin…
Söyledim ki; İnanasın…
Söyledim ki; kaplumbağaların, terbiyecilerine duyduğu öfkeyi (Teşekkürler Kökrek) sen duymayasın…
Söyledim ki; yarın Hz. Mevlânâ’nın Mesnevi-i Şerif’i ile müşerref olursan, en azından bir hikaye için:
“Aaa ben bu hikayeyi bir yerlerden hatırlıyorum.” diyebilesin.
Söyledim ki; sen sen olasın…
Safa geldin veya safanıza geldim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder