Yakın bir zamana kadar ihmal ettiğim bir vazifeye memur
olma kararını sevgili dostum O. Berat Çelebi'nin ikazı sonucunda aldım.
Sevgili arkadaşlar, bugünden itibaren buradan size seslenebilme imkanına mazhar
oluyorum. Evet. Aklıma Galip Erdem geliyor. Nitekim bu gün kayıtsız şartsız
görüşlerin altına imza atabilme 'lüksü' yıllar
geçtikçe azalıyor. Fanatizmin girdabındakiler ayrı tabi. Kayıtsız
şartsız görüşün altına imza atabilme fanatizm gereği değilse ERDEM'in Galip
gelmesindendir.
Galip Erdem ilk yazılarını kaleme alacağı vakit,
köşesinden okurlarına bir söz verdi. Okurlarına inandığı şeylerin hepsini
yazamayabileceğini ama inanmadığı hiç bir şeyi yazmayacağını söyledi. Gel de bu
sözün altına imza atma. Bilmiyorum onu sevmekten başka neler yaptım. Ama en
azından onun bu ilkesine sonuna kadar bağlı kalma yemini ile hoş bulduk
diyorum.
Bugünlerde kısık ateş ile pişirilmeye başlayan
cumhurbaşkanlığı süreci hakkında bir çok yazılar yayınlanıyor. Niyetim onları
tekrarlamak veya ucu açık tartışmalara uzanmak değil. Sadece hatırlamak
istediğim bir nokta var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihimizde hep
tartışmalara, kavgalara, mücadelelere sahne olarak gerçekleşmesini
hatırlatacağım. Konu hakkında tafsilatlı bilgiler için www.sozkonusu.net'te
yayınlanan bir yazı mevcut. Burada daha çok, görev süresi uzatma tartışmalarını
ele alacağız.
Cumhurbaşkanlığı görev süreleri cumhuriyet tarihimiz
boyunca aynı kalmamıştır. 1924 Anayasamız gereği cumhurbaşkanları ilk olarak
her seçim döneminden sonra TBMM tarafından seçilmekte, dönem sınırlaması
olmaksızın aday kişi seçimleri kazandıkça görev yapabilmekte idi. Nitekim
Atatürk, İnönü, çok partili hayata geçildikten sonra Bayar bu şekilde görev
yaptılar. Atatürk, 1923, 1927, 1931, 1935 olmak üzere dört defa seçildi. İnönü
1938 (Atatürk'ün vefatı üzerine olağanüstü) 1939, 1943, 1946 yıllarında
seçildi. Bayar da 1950, 1954 ve 1957 senelerinde DP'nin adayı olarak ama DP
Genel Başkanlığı'ndan ayrılmış olarak seçildi. Meclis'in görev süresi dört
yıldı böylece cumhurbaşkanları da dört yıllığına seçilmiş oluyordu.
1961 Anayasamızda ise bu usul değiştirildi ve yakın bir
zaman öncesine kadar (1982 Anayasası bir kaç esası değiştirip usulü
değiştirmemişti) uygulamada olan yöntemi getirdi. Cumhurbaşkanları meclis
tarafından bir defaya mahsus olmak üzere yedi yıllığına seçilmeye başladı.
Gürsel'in hastalığı nüksetmesi üzerine sağlık gerekçeleri ile görevden ayrılan
tek cumhurbaşkanı oldu. 1966'da Cevdet Sunay, 1973'te Fahri Korutürk,
cumhurbaşkanı oldular. 1980'de ise partiler arası uzlaşma yada bir aday
üzerinde meclis aritmetiği sağlanamadığı için altı ay boyunca seçimler müspet
sonuçlandırılamadı, meclis başkanı İhsan Sabri Çağlayangil, cumhurbaşkanlığına
vekalet etti. 1980 darbesinden sonra değiştirilen anayasada cumhurbaşkanının yine
meclis tarafından seçilmesi ilkesi vardı ama anayasanın kabulü referandumu
Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı oylaması ile birleştirildi. 1982'de Evren,
1989'da Özal, (Özal'ın vefatı nedeniyle) 1993'te Süleyman Demirel cumhurbaşkanı
oldular. 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları sonunda üçüncü defa
cumhurbaşkanının görev süresi, seçim usulüyle beraber değiştirildi. Artık
cumhurbaşkanları en fazla iki dönemden beş yıllığına halk tarafından
seçilmesine referandumla karar verildi.
Peki cumhurbaşkanlığı görev süresi uzatma tartışmaları
dendiğinde şüphesiz ilk anımsadığınız Demirel olacaktır. 2000 senesinin başında
görev süresi doluyordu. Başbakan Ecevit, Demirel ile yıllar öncesindeki
husumetlerine sünger çekmiş, onun görev süresinin uzatılmasını talep ediyordu.
Bir anayasa maddesi değişikliği ile 7+5 formülü öngörülmüştü. 57. Hükümet bu
konuda çatlak verdi ve tasarı yeterli oya ulaşmadı. Ancak başka görev süresi
uzatılması tartışmaları olmadı mı? Yakın dönemi yaşayanlar ile araştıranlar Cevdet
Sunay diyeceklerdir.
1966'ta siyasi bir kriz doğmasına fırsat vermeden AP ve
CHP neredeyse müşterek oldu ve Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, önce kontenjan
senatörü (o dönemde meclis dışından aday olunamıyordu) oldu sonra cumhurbaşkanı
seçilmişti. 1973 yılına geldiğimizde ise 12 Mart döneminin yani güdümlü
meclisin olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında ilk başlarda net
ifade edilmese de Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler'in adaylığı konuşulmaya
başlanmış, ordunun önemli bir bölümü (tamamı denilemeyebilir dikkatli
incelendiğinde) Gürler'in adaylığını destekleme eğilimini göstermişti.
Bu şartlar olgunlaştırılırken, siyasi parti
temsilcilerinden Cevdet Sunay'ın 1966'da seçiminde olduğu gibi yine Aydemir
cuntasına karşı aldığı duruş hatırlatılmış, Sunay'ın demokrasiye olan olumlu
tavrı vurgulanmıştı. Sunay'ın bu dönemde cumhurbaşkanlığının devam etmesinin
ülke yararına olduğunu işleyen köşe yazıları da yazılmaya başlandı. Ancak
meclis içi ve meclis dışındaki tartışmalar
neticesinde, cumhurbaşkanlığı görev süresinin uzatılmasının iki kusuru ön plana
çıkarıldı. Birincisi, görev süresi dolduğu takdirde vazife başındakilerin
makamlarından çekilmelerinin de bir demokratik refleks olduğudur. İkincisi de
kişiye özel değişiklik intibasının uyanmasına karşı çıkılmasıdır. Bu eksendeki
görüşler ağır basmış ve Cevdet Sunay'ın görev süresi uzatılmamıştır.
Gürler'li tartışmaların olduğu seçimler için ise başka
yazıya.
Allahaısmarladık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder