Türkiye Cumhuriyeti, nihayet ilk kez halkın katılacağı cumhurbaşkanlığı seçimini yaşadı. Recep Tayyip Erdoğan[1] geçerli oyların %51,71'ini alarak ilk turda seçimi kazandı. Erdoğan'ın oyları 20.533.166 olarak belirlendi. Çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu %38,56 oy oranı ile 15.311.386 oy aldı. Üçüncü aday Demirtaş ise %9.72, 3.860.887 oy ile seçimi tamamladı.
Rakamlara bakıldığında seçimin neticesine en büyük tesir eden şey, seçmenin boykotu oldu. Sadece bir kaç parti resmen boykot kararı almıştı aslında ama seçmenin sandığa teveccüh etmeyerek sessiz bir göndermede bulunduğu anlaşılmakta. Gerçekçi olmak isterseniz seçime en büyük etkiyi eden bu boykotun haklı haksız bir çok sebebi vardır.Şimdi bakalım bu boykotun rakamlar ile ifadesi ile ve 45 sene önceki bir başka boykotun öyküsüne bakmaya.
1969 seçimlerinde Türkiye en düşük katılımlı seçimi yaşamış, katılım sadece %66'da kalmıştı. Daha sonraki yıllarda yapılan seçimler katılım oranları yükselmiş, 1979 ara seçimlerinde tekrar katılım %75'in altına düşerek %72de kalmıştı. Şimdi 45 yıl sonra yine katılım oranı bu denli düşük kaldı. (%73.08). Seçmen sayısı 55.701.719. Kullanılan oy 40.941.382. Geçerli oy 40.200.282. Evet rakamlara bakıldığında bu seçimlere kabaca 15.000.000 seçmenin girmediğini görüyoruz. Ancak atlamadan hemen bir noktayı vurgulamamız lazım yurt dışı oyları 2.783.660 idi ve yurt dışından sadece 232.378 oy geldi. Yani kabaca 2.500.000 oyu hariç tutalım. Çünkü daha önceki seçimlerde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız oy kullanamıyorlardı. Seçimde Türkiye içerisinde sandığa gitmeyen seçmen sayısı 12.500.000 olarak hesaplanabilir.
2002, 2007 ve 2011 Genel Seçimlerinin rakamları analiz edildiğinde katılım oranı %77-85 arasında kaldığı görülüyordu. Yaklaşık 8.000.000 seçmen oy kullanmıyordu. Bu yılın Mart ayındaki seçimlerde ise katılım oranı bir hayli yükselmiş %89.74'ü bulmuştu. Ak Parti yaklaşık 20.000.000 oy alırken, CHP ve MHP oylarının toplamı da 19.000.000'u geçiyordu.[2][3] Tabi ki cumhurbaşkanlığı seçimi ile yerel seçim dinamiklerini verilerini doğrudan kıyaslamak bir sosyal bilimci adayı için affedilmez hata olur ama kabaca bir fikir verebilir.[4]
Görülüyor ki on dört partinin[5] ortak adayı basit bir aritmetik hesaba ulaşamamıştır. Demek ki seçim kazanmak masa başlarında oy rakamlarının üst üste toplanması, çarpma işlemleri, mizaha konu düşecek 'hesaplamalar' yetmemektedir. Dinamiklerin doğru incelenmesi, reflekslerin ölçümlerinde hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Kabaca saha kenarındaki antrenör oyunu okumalıdır. Aksi takdirde taraftar, görevine son verilmesi için 5-0 yenilmeyi de ister, istifa tezahüratı da yapar.
Evet boykotun en önemli gerekçeleri arasında çatıyı oluşturan partilerin seçmenlerindeki hoşnutsuzluk göze çarpıyor. Gösterilen aday ile doku uyuşmazlığı yaşandığı artık bir neticedir. Bunun analizini tahlilini yapma hadsizliğine girmeyerek neticenin okunmasına devam edelim. Ortalama her seçimde sandığa gitmeyenlerin rakamını ayırdığınız takdirde bu seçimleri boykot eden seçmen sayısı yaklaşık 5.000.000'dür. Evet Recep Tayyip Erdoğan ile İhsanoğlu arasındaki oy farkı kadar bir rakam. Şimdi sorabilirsiniz bu beş milyonun tamamı Erdoğan'a karşı mı oy kullanacaktı diye. Bunun sağlaması için önceki seçimlerdeki Ak Partili seçmen davranışı incelendiğinde durduk yerde onların sandığa gitmemeleri gibi bir durumun olmadığı ortadadır.
Peki bu, sonucu uzun vadede etkili olacak ilk boykot mu? Hayır. 1979 senesinin 14 Ekimi. Başbakan Bülent Ecevit. 1977 seçimlerinde birinci parti çıkmış, tek başına iktidar olacak yeterli vekil sayısına ulaşamayınca 'Güneş Motel Olayı' diye bilinen AP'li vekillerden transfer yapılmış ve iktidar olmuştu. Ancak çok sıkıntılı bir dönemden geçen Ecevit hükümeti, kendi tabanıyla da kavgalı duruma gelmişti. Özellikle dönemin legal (illegaller de vardı aralarında) örgütlenmeler ile kavgalı olan Ecevit, üslubunu sertleştirmiş, 'kimseye diyet borcum yok' demişti.
Bu atmosferde 1979'un Ekimine gelindi. O dönem Türkiye çift meclisli idi. TBMM'de Millet Meclisi'nin yanında bir de Cumhuriyet Senatosu bulunuyordu. Senato seçimleri iki yılda bir yapılmakta ve senatonun bu seçimlerde üçte biri seçilmekte idi. Senatörlük görev süresi altı yıldı. İki yılda bir görev süresi altı yılı dolduranlar yerine seçim oluyordu. Hem senatonun üçte birinin seçimi, hem de mecliste boşalan 5 vekillik için 14 Ekim'de sandığa gidildi. Sendikalardan öğrenci örgütlerine kadar siyasi yelpazenin solunda yer alan bir çok kişi seçimleri boykot etti. Gerekçeler arasında hükümetin yanlış politikalarından, ideolojik ayrılıklara, transferle gelen vekillerin hepsinin bakan yapılmasından Ecevit'in tabanına karşı sert üslubuna kadar bir çok sebep vardı. Seçimlerde beş vekilliğim beşini de %55 oy oranı ile AP alırken iktidardaki CHP %28'da kaldı. Senatoda da benzer sonuç çıktı. AP, 33 senatör sandalyesini %46 oy oranıyla alırken CHP %29 ile 11 sandalye çıkarabildi. CHP, iki sene önce %41 oy almış iken şimdi ara seçimlerde düşüş yaşamıştı. Ecevit bu yenilgiden sonra daha fazla hükümeti sürdüremedi. İstifa etti. Türkiye'nin Başbakanı altıncı defa Süleyman Demirel oldu ve azınlık hükümeti kurdu. Bu hükümet 12 Eylül'de devrilecekti.
Hadiseler neticeleri ile ölçülür.Demokrasilerde oy vermeme mühim bir vatandaşlık görevinin yerine getirilmemesidir. Bunu tartışmaya açmaksızın, tavizsizce vurguluyoruz. Ancak bununla beraber, keyfiyetin ötesinde bir sandığa gitmeme durumu varsa bu aşamadan sonra verilen bir mesaj var mıdır yok mudur bunun tetkik edilmesi gerekmektedir.
Dipnotlar
[1] YSK, bu yazı kaleme alındığı sırada resmi sonuçları ilan etmemişti, AA ve Cihan Haber Ajansı'nın rakamları kullanılmıştır.
[2] 1980 Darbesinden sonra seçimlere katılımın sağlanması için sandığa gitmemenin karşılığında para cezası uygulaması kararı alınmıştı
[3] İnternette verilere ulaşım için bkz, www.ysk.gov.tr
[4]Yalova ve Eskişehir'in genel, yerel, referandum ve cumhurbaşkanlık seçim sonuçları incelendiğinde seçmenlerin teveccüh farklılıkları ciddi şekilde ortaya koymaktadır.
[5] En önemlileri, CHP, MHP, DP, DSP, BBP, BTP.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder