1-Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?( isim –yaş- eğitim durumu-memleket- doğum yeri )
Yaşım 33, üniversite mezunuyum (eğitim bilimleri). Memleket Kayseri, doğum yerim Berlin (Almanya).
Yaşım 33, üniversite mezunuyum (eğitim bilimleri). Memleket Kayseri, doğum yerim Berlin (Almanya).
2-Siz çocukluktan itibaren tanrı kavramıyla nasıl tanıştınız?
Tanrı kavramıyla ilkin nasıl tanıştığımı soruyorsanız, açıkcası pek hatırlamıyorum. Yurtdışında yaşadığım için muhtemelen, tanrı kavramıyla pek yüzyüze gelmedim. Çocukluğumda inanç konusu bana çok bulanık geliyor, kendi anılarıma güvenmiyorum. Şuradan buradan hatrladığım küçük anılar var ve bunlardan yola çıkarak güvenilir bir şeyler söylemem mümkün değil. Diyebileceğim tek şey, ailemin inancı günebir pratik yaşamadıkları ve benim de bu konuda, hayatımın o dönemine ait kesin bir duruşum olmaması. Kısacası din, inanç beni o dönem çok ilgilendirmiyordu. Bazı kavramları bildiğimi hatırlıyorum; cehennem, cennet, tanrı şeytan vs. (yaş 6-10). Lakin dediğim gibi bu konular beni o dönem pek ilgilendirmiyordu.
3-Kaç yaşında bir tanrının olmadığı hissi sizde uyandı? Kırılma noktası neydi?
Emin değilim ama 10-11 yaşlarında tanrı kavramın çok anlamlı olmadığını hissediyordum (Nitekim o dönem başka çok sayıda doğaüstü kavramla karşılaştım, karşılaşıyordum...mit ve masallarda geçen tekboynuzlu atlar, impler, cüceler, periler, başka tanrılar, panteonlar vesaire. Bunların arasında ayrım oluşturacak bir format yoktu hayattımda ve hepsini aynı çerçevede aldım.).O dönem artık bir düşünme modeli oluşuyordu ve bir yaratıcı, cevaplardan ziyade sonu gelmeyen (hiçbir şeyi cevap olmayan ) sorular yaratıyordu. O dönem tanrı, yaratıcı konusuna eğilmem çok anlamlı gelmedi ve ben de eğilmedi zaten. 13-14 yaşlarımda artık agnostic-atheist olduğuma kanı getirdim. Olgusal düzlemde tanrının olup olmadığını bilemezdim, kimse de bilemez. Agnostic olmamın başlıca sebebi bu. Fakat agnostic bir theist olabilirdim bu durumda. Ama o yaşlarda çok ciddi bir okuma alışkanlığım gelişmişti ve evren hakkında öğrendiklerimle, bir dinin bana evren hakkında verdikleri arasında dehşet bir uçurum görüyordum. Kısacası tanrı kavramı çok anlamsız geliyordu ve buna inanmak için ortada hiçbir sebep göremedim. Basit bir seçimdi.
4-Doğumunuzdan bu yana dine karşı yaklaşımınızı anlatırmısınız ?
Bir önceki soruda değindiğim gibi, yavaş yavaş zihinim kavramsallaştırmayı başaracak bir yaşa geldiğinde, doğaüstü konularla ilgili kavramlar benim için epey “havada” duruyordu. Bazıları ilgimi çekiyordu, birçoğuna karşı ilgisizdim (aralarında korkutucu olanlar da vardı ( cehennem gib), büyüleyici olanlar da vard (masal diyarları gibi, konuşan hayvanlar, sihir vs.). Küçük yaşta (12-13), ortağ çağ, rönesans dönemine ait resimlerle ilgili bir belgeselde, bir resim özellikle ilgimi çekmişti. O resimde bir kuyuya düşmek üzere olan bir insan görünüyor. Kuyunun dibinden bir iblis kendisini kaptı kapacak ve kuyunun üzerinde ise tekboynuzlu bir at, boynuzunu tehditkar bir şekilde ona yönlendirmiş. Ve insan, o çaresiz, karamsar durumunda bile, bir ağaç kökünden akan balı, parmağı ile topluyor. Belgeseldeki anlatıcı da bundan yola çıkarak insan doğasının, hangi durumda olursa olsun haza olan düşkünlüğüne işaret ediyordu. Bu anı benim için son derece öğretici oldu. İlkin dini anlatımların insan doğasına dair alegorik anlatımlarda çok güçlü olabildiklerini (nitekim uzun bir geçmişi ve geleneği var bunun ) ve bunun üzerinden (ne kadar bilimsel çerçevede olmazsa da) insana dair çok aydınlatıcı anlamların çıkarılabileceğini farkettim. Bundan ayrı olarak , masallarda hep iyiliğin tarafında şeklinde aktarılan bütün doğaüstü varlıkların (tekboynuzlu at, nibelung masalında geçen elf kralı gibi), hristyan inancı ve geleneği için, en az şeytan, iblisler kadar kötülüğün timsalleri şeklinde algılandıklarını sonradan öğrendim.). Bu yaklaşımım halen devam ediyor. Nitekim kendime yakın bulduğum düşünürler ne (yeni ateist hareket olarak adlandırılan )Richard Dawkins, Sam Harris veya geçen yıl vefat eden Christopher Hichtens. İlham aldığım insanlar Chesterton, Heidegger, Kierkegaard, Lacan vs. Özetle yeni ateist hareketi yeteri kadar ateist olarak göremiyorum. (Konu burada çok daha uzayabilir ama daha fazla girmeyeceğim.)
5-Herhangi bir dini tecrübeniz oldu mu? (Olduysa Ne hissettiniz?)
Dini tecrübeden kastınız ne bilmiyorum. Namaz kıldım mı diye soruyorsanız, evet bir defa öyle bir tecrübem oldu. Lakin o zaman (7-8 yaşlarında) garip geldi bana, başka bir şey de hissetmedim.
6-Ailenizin dine karşı tutumu nasıldır?
Kendilerini müslüman olarak görüyorlar. Allah’a inandıklarını düşünüyorum ama durum bundan ibaret. Dışarıdan bakınca, inanç konusundaki tutumlarını kestirmek çok zor olabileceğini düşünüyorum. Söylem dışında benden görünüm olarak farklı bir farklarını olduğunu düşünmüyorum. Sizin de bildiğiniz üzere bir iç sorgulamaya girişmek ve bu konularda dürüst davranmak ise çok kolay olmuyor.
7-Bir yaratıcının olmamasına sizi inandıran neydi?
Soruyu tersten soruyorsunuz. Bir yaratıcıya (ve başka birçok doğaüstü fenomene) inanmak için bir sebep (delil, kanıt) görüyor musunuz? Ben göremiyorum. Görmediğim için inanmıyorum.
8-Sizce biyolojik yaratılışın varlığını gösteren deliller var mı? ( yok ise neden? )
Delil deyince bunu bilimsel çerçevede ele almak durumundayız ve yaratılışa işaret eden bir delil yoksa (ki görebildiğim kadarıyla yok) “neden yok?” diye sormak çelişkili bir duruşa tekabül eder. Bir iddiası olanın bunu kanıtlama yükümlülüğü vardır. Felsefi açıdan bir değerlerdirme yapacak olursak ucu bucağı gelmeyen bir konuya girmiş oluruz. Saatlerce anlatmak durumunda kalırım (gülüyor).
9--Evrim teorisi günümüzde ateizm ile özdeş tutulmaktadır, ateizme dayanak gösterilmektedir.( oysa teizm ile birlikte ateizm de mevcut.) Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ateist çevrenin epey yakınında bulundum (blog yazarları, yayınevi editörleri, Youtube’da çeviri yapanlar, kitap mütercimleri vs.). Ve sadece inançlı tarafın bu ikisini özdeş tuttuğunu gördüm. Bu onların yanılgısı. Evrim kuramı, bilimsel bir kuram ve diğer bütün bilimsel kuramlar gibi teoloji konusuyla ilgilenmiyor. Ama şunu söyleyebiliriz; evrim kuramın alanı, dinlerin iddialarda bulundukları alanla örtüşüyor olabilir (yaratılış-biyolojik çeşitlilik) ve evrim kuramını okuyan bir birey için “inanmak” güçleşebilir (özellikle de dini metinleri kelime kelimesiyle “gerçek” olarak kabul edenler için). Örneğin ben evrim kuramını öğrenmeden agnostic-atheist oldum. Evrim biyoloğu olup da inançlı olan bilim insanları da var. Bunun örnekleri var. Ancak herhangi bir “Müslüman” evrim biyoloğu var mıdır, bilemiyorum.
10-Ateist olduğunuzu her yerde söyleyebiliyor musunuz? Bu konuda dürüst davranabiliyor musunuz?
Ateist olduğumu her yerde söylemek gibi bir durumda olmamayı tercih ederim. İnanç konusunun reklam malzemesi olmasının ve güç kaynağı olarak görüşüp kullanılmasının en acı örnekleri batıda yaşandı. Türkiye’de aslında çok uzak sayılmaz. Kastım odur ki bu kimseyi ilgilendirmiyor ve kimliğimin o tarafı benim hakkımda da çok şey anlatmıyor. Ne yazık ki bu ideal bir dünyada olabilir, Türkiye ise bu konuda son derece katı, yıkıcı ve olumsuz bir tavır içerisinde olabiliyor.
Bugüne kadar ateist olduğumu söyleyebildim ve bunların sonuçlarıyla yaşamaya devam ettim. Ama başka durumlarda bunu söyleyebileceğimi zannetmiyorum. Sonuçlarının çok ağır olabileceğini düşünüyorum.
11-Ateist olduğunuzu öğrendikten sonra size farklı davranan tanıdıklarınız oldu mu? En ilginç olanını anlatır mısınız?
Evet, kimliğimin o tarafını öğrendikten sonra davranışları değişen insanlar gördüm. Çok ciddi bir durumla karşı karşıya gelmedim (bu daha çok benim yaşayış şeklimle ilgili, bu konuda birçok kişiden daha açık hareket edebildiğime inanıyorum). Aralarında benim açımdan “ilginç” diyebileceğim bir durum göremiyorum. Belki de şu kimilerine ilginç gelebilir. Tanıştığım üç bayan benimle arkadaşlıklarını anında kestiler. Oruç dönemiydi ve o yüzden bu konu çabuk açıldı. Başka bir dönem o üç kişiden çok daha “sıkı” inançlı olan bir erkek, öncesinden beni tanıma fırsatı bulduğundan sanırsam, arkadaşlığını koparmadı. Sadece olmadık yerlerde benim aslında, içimde Allah sevgisi taşıdığımı iddia edip durdu. Bu yüzden olağan bir şekilde konuşmak epey zorlarştı. Bunun dışında “ilginç” deneyimlerim olmadı. Ama yine belirteyim, ateist- agnostic olduğumu insanların gözüne soka soka dolaşmıyorum. Bu konuda belirli bir bilgi birikimine sahip olmayan ve felsefik yaklaşım geliştiremeyen insanlarla bu konuları tartışmak oldukça rahatsız edici bir durum. Aynı durum sanırım dini farklı yorumlayan insanlar arasında da gelişiyor. Sonuç olarak genelde birbirlerini “kafir” ilan ediyorlar.
12-“Peki ya yanılıyorsan?” sorusunu sıkça duyuyor musunuz? Duyuyorsanız sizde nasıl bir his uyandırıyor?
Evet, ilginçtir çok sıkça duyuyorum. Bende bir his uyandırmıyor. Hatta bunun gibi temel sorular/konular için bir site hazırlandı. (o, daha önce bahsettiğim blogcular, çevirmenler tarafından). Onları doğrudan oraya yönlendiriyorum ve halen aynı soruları soruyorlarsa, dikkate almıyorum.
13-Vicdanlı ateistler iyi insan olmayı kime borçlu?
Burada “borçlu” şeklinde sorarken, nedensellik çerçevesinde sorduğunuzu varsayarak devam ediyorum. Öncelikle “vicdanın” ne olduğunu tartışmamız lazım. Başkaların “vicdan” derken anladığı ile benim veya başka birilerin anladığı “şeyin” aynı olduğunu kabul etmek ve bunun üzerine konuşmak çok anlamlı olmayabilir. Nitekim Heidegger “Sein und Zeit” kitabında “olmak” (sein) üzerine durmuştur ve başlıca çıkış noktası “sein”’ı sürekli kullandığımızı ama doğrudan “sein” hakkında düşünmediğimizi yazar. Vicdan meselesini de öncellikle böyle ele almak lazım ama bu da başlı başına uzun bir konu. Hegel de bir başka mihmalde “geist” kavramına başvurur. İnsanların iyi ya da kötü kavramları dinlerine göre değişkenlik gösterebiliyor. Fakat çok temel noktalarda neyi yapıp neyi yapmamanız gerektiğini aslında dinden öğrenmiyorsunuz. Birçok şeyi “hukuk” düzenliyor. “Hukuk” gözetliyor. Tabii bu dinin de kendi içerisinde yine hukuk kavramı olduğunu inkar etmiyorum ama tüm hukuk da din temelli değil.
14-Bir ateist için kutsal olan bir şey var mıdır?
Ortada bütün ateistleri kapsayan bir çatı yok. Ortak bir kitap yok, bir yol haritası yok ve bir dini anlayış olduğumuzu söylemek zor... ama ateistlerin “kutsal” kelimesiyle bazı problemleri olabileceğini düşünüyorum. Tek ortak noktaları “ateist” olmalarıdır. Onun yerine saygı duydukları, önem arz ettikleri şeylerden bahsedilebilir. Benim örneğimde; insanın yaşam hakkına saygı duyarım, özgürlüğe, seçim hakkına inanırım vs. . En başta tabi bütün bu kavramları iredelemek lazım, bunla ne demek isteniyor. Özetle bu soruya ancak bu şekilde cevap vereilirim, yoksa bu konu da fazlasıyla uzun.
15-Okullarda zorunlu din dersi olması farklı dine mensup olanlarda ve inanmayanlarda nasıl bir his uyandırıyordur?
Bende “güzel” bir his uyandırmadığını söyleyebilirim. Yanlış ve baskıcı bir uygulama. Birçok uygulama gibi Türkiye’nin seküler yasalarıyla çelişen bir durum. Başkaların ne hissettiğine dair bir şey söylemek bana düşmez tabi. Gazetelerde bununla ilgili haberlere şahit olmuşsunuzdur.
16-Sizce insanların bu kadar dine ve tanrı kavramına bağlı olmasının sebebi nedir?
Bu sorunuzda yine çok sayıda problem görüyorum. Öncellikle “bu kadar bağlı olmaları”; bağlılığın ölçeği nedir, bunu söylemek mümkün olmuyor. Şurası doğru, insanlığın çoğu belli bir inanca ait olduklarını söylüyorlar. Benim durumumda olanlar azınlıkta. Ama inanların hayatlarına bakınca, günlük yaşayışlarında büyük uçurumlar görüyoruz. Örneğin namaz kılmayan çok müslüman olduğunu düşünüyorum veya sadece cuma namazına giden. Aynı zamanda zina yapan, alkol içen müslümanların sayısının da azımsanmayacak olduğunu düşünüyorum. Nitekim semavi dinlerde kölelik var ama bugün kölelik büyük çoğunlukla kalkmış durumunda ve gayri ahlaki olarak algılanıyor. Yine semavi dinlerde çok ağır cezalar var ama bunları modern toplumsal yaşayışımızda uygulamıyoruz. Buradan yola çıkarak, insanların gerçekten dine ve tanrı kavramına çok bağlı yaşadıklarını söyleyebilir miyiz? Kısaca “bu kadar dine ya da tanrı kavramına bağlı” olmaları şeklinde sormanız çok anlamlı değil. İnsanlığın çoğu kendilerini bir dine mensup olarak görüyorlar, sizce bunun sebebi nedir diye sorsaydınız benim de cevabım ona göre olurdu. Ama bunlar iki ayrı soru olur. Genel manada bunun cevabı insanların her zaman sınırsız güç ihtiyaçları. Bir çocuk oyuncak istediğinde buna maddi gücü yetmez ve Tanrı’ya yönelir. Benzer şekilde belli başlı bir zulüm gören insan yine Tanrı’ya yönelir v.s.
17-Bir dinin kutsal kitabını okudunuz mu? Okuduysanız sizde nasıl bir düşünce oluşturdu?
Hristyanlığın bazı kitaplarını (Matthew öncelikle) ve Kuran’ı da biraz karıştırmışlığım var. Olgusal bir çerçevede bakınca içinde ciddiye alınacak hiçbir şey bulamadım. Birbirlerine benzerlikler içeriyorlar. Şunu da söylemek isterim ki dinlerde zina yasakken dindarların ölüm ötesinde sınırsız cinsellik beklemeleri gibi konular bana oldukça iki yüzlü geliyor.
18-Dünya barışı ile din arasında nasıl bir ilişki vardır?
Öyle bir ilişkiye dair bir işaret göremiyorum. Olsa olsa tam tersi var. Insanlık tarihine bakınca din savaşları epey önemli bir yer tutuyor. Kimisi, herkes müslüman olsa (veya hristyan) o zaman din savaşların çıkmayacağını iddia edebilir ama tarih ve hatta günümüz bile bunun tersine işaret ediyor, hem müslümanlarda hem hristyanlarda mezhep çatışmaları halen çok güçlü ve devam ediyor. Pratike savaş durumu olmazsa bile bir (psikolojik/fiziksel) bir şiddet devam etmekte.
19-Ölüm sizin için ne ifade ediyor?
Basti şekliyle ölüm, bilincin yok oluşudur. Ama ölüm kavramı birçok değişk şekillerde ele alınabilir. Burda çok önemli diyalektik düşünceler vardır (felsefede, düşünce tarihinde). Ölüm-yaşam, acı-haz, özgürlük-esaret gibi temel ikiliklerden olabildiğince uzak dururum. Bunlar pek açıklayıcı değiller.
20-Sizce dindar insanlar aklını kullanmıyor mu?
Newton örneğin dindar bir insandı ve aklını kullanmadığını söylemek çok abest bir düşünce olur. Newton gibi çok sayıda örnek var. Kant’ın da bir din adamı olduğunu biliyorsunuz. Burada asıl konu, genel anlamda insanların akıllarını kullanıp kullanmadığı veya nasıl/ne derecede kullandıkları. Düşünme eylemin, çoğunluğun” inandığı” gibi kendiliğinden, basit bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Düşünme eyleminin “peşin ve sorgulanmayan” kalıplarla devam ettirilme eylemini sağlıklı bulmam. Sizin sorduğunuz gibi “ya yanılıyorsam” sorgulamalarını dindarlar da kendi kendilerine sormalılar.
21-Dini ibadetler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir açıdan bir koşullandırma şekli olarak görülebilir. Toplulukları biraraya getirdiği için, tarihsel bağlam içinde, o topluluğun “biz” algısını güçlendirmek ve dışsal tehditlere karşı daha dayanıklı olmayı sağlayabilir. Bunun gibi çok sayıda farklı açıdan bakılabilir ve bir ateist olarak benim için çok anlamlı olmadığını tahmin edebilirsiniz. Hatta bahsettiğim çerçevede bile, o işlevi yerine getirmediğini düşünüyorum. Özetle, herhangi bir fenomende olduğu gibi, sorunun sorma biçimi, soruyla alakalı olan fenomeni algılayışa denk düşer. Ve burdaki “Dini ibadetler hakkında ne düşünüyorsunuz?” gibi muğlak bir soruya verebileceğim çok sayıda cevaptan sadece birisi bu.
22-Dini çoğulculuk hakkında bir fikriniz var mı?
Örneğin Avrupa’da müslümanların dini özgürlüklerini olabildiğince yaşayabilmelerini sağlayan unsurun, seküler bir sistemin hâkim olmasından ötürüdür. Özellikle bugün, yükselen sağcı, ulusalcı (ve hristyan kimliği ön plana alan) akımlar karşısında, müslümanları özgürlüklerini koruyanların en başında ateist-agnostikler bulunmakta.
Bütün mesele bir fenomene nasıl sorular sorduğunuz, nasıl yaklaştığınız. Örneğin çok kültürlülük kavramı arupada çok tartışılıyor ve Almanya başbakanı Merkel , Almanya’nın multi-kültür sorunsalına “Leitkultur” kavramı üzerinden yaklaşıyor (taşıyıcı kültür). Dini çoğulculuk veya kültürel çoğulculuk iyi bişeydir, homojen, tek kültürlülük kötü bir şeydir diye basitleştirmiyor. Konu bundan daha derindir ve açıkcası Türkiye’de de yükselen “müslüman” algısına da daha derin bakmak lazım. Bugün ise basit bir seküler-şeriatçı ikileminden yaklaşılyor ve ikililik algılayışın ne kadar sorunsal olduğunu belirtmiştim, yanılmyorsam. Ama şunu belirtmek isterim ki Türkiye’de dini çoğulculuk son derece şiddetli, yıkıcı şekilde dile getiriliyor, nitekim ben ateist olarak bir tinerciyim kimilerine göre. Burada Almanlara özgü olan o kamusal akıl, sınıfsal barış fenomenleri hiç bulunmamakta. Oysa bu topraklar bu tür bir barışçıl ortamı çok defa yaşadı, izini çok derinlerde bıraktı. Lakin geçenlerde ders kitaplarında Yunus Emre’nin yasaklanacağı haberini gördüm, okudum ki Yunus Emre, üstte sözettiğim bu kamusal akıl, ortak yaşama dair en önemli isme denk düşüyor. Bu konu hakkında daha çok düşünülmesi lazım ama bunu göremiyorum.
23-İslam Dini hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanırsam üstteki sorulara verdiğim cevaplardan ne düşündüğümü az çok seziyorsunuzdur. Bunları burada tekrarlamayı anlamlı bulmuyorum, aksine zararlı bile olacağını düşünüyorum. Parça parça cevaplardan oluşacak bir “bütün” düşünce, doğrudan bu soruya vereceğim yanıttan çok daha açıklayıcı olur. Hatta ancak bu şekilde düşüncelerime en yakın resim çizilebilir. O yüzden bu soruya ayrı bir cevap vermemeyi tercih ediyorum.
Röpartaj yapmayı kabul ettiğiniz teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
24- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Hangi dine mensup olunursa olunsun düşünce ve bilim alanındaki gelişmelere uzak kalınması mümkün değil. Bu da ortaya yeni bir paradoks atıyor. Düşünce ve bilim dinleri yeniden mi inşa ediyor? Ya da dinler bu gelişmelere karşı nasıl ayakta kalabilecek? Artık bunların sizin deyiminizle “Tanrı” vasıtasıyla yapılmasının mümkün olmadığını ele alırsak geriye sadece üzerinde “düşünmek” kalıyor. Özellikle Müslümanlar altın devirlerinde olduğu üzere yeniden bir “düşünme” eylemine girişmeliler diye düşünüyorum. En azından bir atheist gözü ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder