İlime, öğrenmeye, bilmeye ve
bilimsel bilgiye ihtiyacımız var; üfürükçülere değil. Kulu, kulluk
görevlerinden dolayı, Allah’ın yerine yargılayanlar yüzünden bu haldeyiz.
Toplumumuzu etkilemenin, yönlendirmenin
yolu maalesef dini, emellere alet etmekten geçiyor. İsmini burada anmanın kelime
israfı olduğunu düşündüğüm bir şahıs da, yaşadığı her dönemin siyasi
çerçevesinin içinde yer almak adına, tehlikeli çıkışlar yapıyor, dikkat çekmeye
çalışıyor. Bir de ‘tarihçi’ sıfatını kullanıyor olması ve halkımızın bu kişiyi
tarihi bilen olarak kabul etmesi, durumun vahametini ortaya koyuyor olmalı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
biraz zaman kala, bir televizyon ekranına çıkarak ki bu televizyon kanalına da
kasıtlı olarak davet edildiğini düşünüyorum, Tayyip Bey’e oy vermeyenlerin
imansız olduklarını ima eden konuşmaları, zaten dini manada sağlam temellere
oturmamış olan inanç dünyamızı derinden sarstı. Bu olaydan geriye doğru gidecek
olursak yine bu şahıs, Halil İnalcık Bey’in namaz kılmayı bilmediğini iddia
etmekten tutun da İsmet İnönü’ye ‘kâfirdi’ diyerek bazı bilmişlikler taslıyor.
Bakmayın, İsmet Paşa’nın da lanetlemesi toplumumuz tarafından hoş karşılanıyor
ama henüz olgunlaşma aşamasında olan genç beyinler, olması gerekenin aksine
uçuruma sürükleniyor. Sonra üniversite tahsilini tamamlamış ancak ufkunun
genişlemesini tamamlayamamış zevatla, günlük hayat içerisinde olur olmaz zamanlarda
karşılaşıyor ve hayret ediyoruz.
Bu zihin yapısına sahip,
cumhuriyet düşmanı da olan kişiler toplumumuzun her yerinde, Osmanlıcı olduklarından
bahsedip duruyorlar ancak Osmanlılık kimliğini de tersten yorumlamışa
benziyorlar. Facebook, Twitter gibi sosyal ağlarda hesaplar açarak, binlerce
kişi tarafından takip ediliyorlar. İşin garip tarafı, insanlarımızın bu fikir
ve düşünceleri benimsemeye yatkın bir zihin yapısına sahip olması. Zaten
hayatında bir kitap bile okumadan üniversiteden mezun olmuş insanların
sayısındaki fazlalık, böyle bir sonuçla karşılaştığımızda bizleri şaşırtmamalı.
Sosyal medyanın yanında,
yayımlanan dergilerle de halkımızın beyinlerini yıkanmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz aylarda, sözde bir tarih dergisinde, Damat Ferit’in çocuklarına ulaşıldığı
şeklinde uzun uzadıya yazılan bir raporu, bu derginin manşetine taşınması
karşısında Murat Bardakçı Bey’in bu iddiaları belgeleriyle yalanlaması olmasa bu
kurmaca aileye inanacaktık. Ve o Damat Ferit Efendi, gözümüze bir hoş
görünüverecekti.
İşte bu ve bunun gibi şahıslar,
gözlerine kestirdikleri düşmanları hakkında, birden dinsel bir eksiklik
kurgulayıp, adına konferans dedikleri zaman israfında insanların beyinlerine bu
iddialarını işliyorlar. Mesela yukarıda zikrettim, malum şahsın İsmet Paşa
hakkındaki düşünceleri, bir kulun hesabında olmaması gereken meselelerden değil
mi? İman ve ibadet kula yapılmadığına göre, kulun kulu yargılama hevesi niye?
İlginç bir şekilde aynı ruh
halini Necip Fazıl’da da görmüştüm. Okuyanlar bilirler, Ziya Gökalp hakkında
bir kitabında çeşitli iddialarda bulunuyor ve inançsız bir şekilde öldüğünü söylüyor,
kibirli bir dille. Benim de aklıma geliyor haliyle, kimin nasıl ruhunu teslim
ettiği Necip Fazıl’ı neden ilgilendiriyor? Hal böyle olunca, olmaması gereken
bir şekilde, bu zan altında kalmış şahısların takipçileri de, karşı tarafın
tuzağına düşerek aynı metotla, zan altında bırakanlara karşı saldırı gerçekleştiriyor.
İslamcı olma iddiasının ve İslam’ı temel alan yaşam tarzının, toplumun bir
kısmının ya da büyük çoğunluğunun değer verdiği insanları yargılama hürriyetini
sağladığını düşünmüyorum. Efendim, o ruhunu teslim ederken Kuran okunmasını
istemiş, öbürü ışığın kapatılmasını söylemiş; bunun sağlıklı çalışan insan
beyni için herhangi bir faydası var mıdır?
İnsanların doğuştan ve yaşadığı
çevreden kaynaklanan ve üzerine herhangi bir düşünce ve davranış tenkidi
gerçekleştirmeden kabullenip sürdürdüğü bir hayat tarzı içinde, sırf bu
nedenlerden dolayı senin gibi düşünmeyen insanlara kibirle yaklaşmana gerek var
mı? Müslüman bir toplumda çoğu gelenekselleşmiş davranış kalıplarıyla şekil
vermeye çalıştığın bir hayat tarzında, değer vermediğin ve aşağıladığın
Hıristiyan ya da Musevi bir ailenin çocuğu olarak doğmamanın nedeni sen misin?
Yok, bizim gelenekselleşen din anlayışımızın tepemize çıkardığı, gündemimizden
düşürmediği, bu yazıda zihniyetlerini eleştirdiğim insanlar, işte bu kibrin ve
zihin yapısının ürünüdür. İnsanlarımızın, bu tür yobazlara ilgi göstermesinin
ve hayatlarını teslim etmelerinin nedeni de, kibrin ve sorgulama noksanlığının sonucundan
başka bir şey değildir. Ancak, hayatını mutlak olana doğru tanzim edenleri ve
gereklerini yerine getirenleri bu kibir bataklığından ayrı tutmak lazım.
Hepsini bir kefeye koymak elbette baştan yapılmış bir yanlış olacaktır.
Sözün özü, eğer bilim yaptığımızı iddia edip, ismimizin önüne ‘tarihçi’ sıfatını koyacaksak, Müslümanların Cihadını Müslüman yaklaşımı ile, Hıristiyanların Haçlı Seferlerini de Hıristiyan gözlüğüyle değerlendirmek zorundayız. Korkmayın, inandıklarımız bizlere kibri değil, öğrenmeyi emrediyor. O zaman fark edeceğiz ki, şahısların ölmeden önce neler yaşadıklarına, inançlarının sorgulanmasına ve öldükten sonra neler yaşadıklarına dair iddialar zihinlerimizde yer bulmamaya başlayacak ve üç beş hokkabaz, bu ülkenin cahil insanlarının dini duyguları ile dalga geçerek nesillerimizin zihinlerini köreltemeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder