”Ben ayrılığı aşamıyorum, ayrılık beni aşıyor. Ayrılığa inanmıyorum. Ayrılık kuru bir vehim, ayrılan kim, ayıran kim? Birliğimiz gerçekse bir noktadır yedi iklim. Ayrılık yalan, uymuyor gönül dibime, birliğimiz gerçekse sığmayız yedi iklime. İkiliği çok biliriz, yalnızlığı yük biliriz, birliğimiz gerçekse ayrılığı yok biliriz.”
Evet, öyle diyor şair. Ne kadar da doğru söylüyor. Tarih bir tek devletlerin savaşından, kuruluşundan, yıkılışından ibaret değildir. Nice büyük aşklar vardır tarihin örtüsünün altında. Nice büyük ayrılıklar vardır tarihin boğazına düğümlenen, bağrını sızlatan nice büyük ayrılıklar… Sevdasıyla mı diyelim ayrılığıyla mı diyelim, bence her ikisiyle de son döneme damgasını vuran bir aşık vardır: İsmail Enver. Nam-ı diğer Enver Paşa.
Onun hakkında yapılan yorumlar ağırdır. Ağzını açanlar ne hainliğini bırakır ne cahilliğini, ne de beceriksizliğini. Öte yandan hiç mi yanlışı yoktu? Elbette vardı. Lakin Paşa hakkında bilip bilmeden peşinen ve çok kolay şekilde hüküm veriyoruz. İlkokulda öğrendiğimiz çok basit bilgilere hiç eklemede yapma zahmetinde bulunmadan verilen hükümler, sağlıklı çalışan beynin yapacağı iş değildir. İşte size geri kalmışlığımıza bir başka kanıt!
Bugüne kadar çay ocaklarından üniversite sınıflarına kadar yapılan yorumlar istisnasız ya askeri ya siyasi kişiliği hakkındadır. İyide Paşa’nın başka meziyetleri yok muydu konuşulacak, ele alınacak, incelenecek? Paşa ruhsuz bir asker miydi? Savaştan başka bir şey düşünmeyen taş kalpli bir robot muydu?
Enver Paşa bir askerdir, siyasi kişiliği de vardır; yalnız hiç konuşulmayan, görülmeyen bir yanı vardır Paşa’nın. Osmanlı hanedanına mensup eşi Naciye Sultan Paşa hakkında konuşurken;
-“Enver Paşa kendisi için değil, evvela memleket sonra da benim için yaşadı…”[1] der. Bu demektir ki Enver Paşa maşuku için yaşayan büyük bir âşıktır. Büyüklüğü sevgisinin coşkunluğundandır; büyüklüğü ayrılığı yok bilmesindedir; büyüklüğü birlikteliklerinin gerçek oluşundadır. Makedonya dağlarından Türkistan bozkırlarına kadar geçirdiği ömründe maşukuna duyduğu coşkunluk zerre miktar azalmamıştır.
Sadece Paşa mıdır ayrılığı yok bilen? Hayır. Naciye Sultan da en az Enver Paşa kadar büyük bir bağla bağlıdır kocasına. Bu büyük aşkta milletimizin hislerinin büyüklüğü ve irfanının derinliğiyle oluşturduğu türkülerimizi bulursunuz. Atımızın ayağının değdiği neresi olursa olsun herhangi bir yerden bir türkü seçin, inin temeline işte o temelde bu sihirli aşktan bir parça bulursunuz.
“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli dirhem fazla gelmiş ayrılık” derler. Ayrılığın ağırlığını Paşa bir mektubunda;
-“Korkuyorum iki gözüm; dünyada hiç korku
bilmeyen bendeniz korkuyorum. Korkuyorum ki Allah, yegâne emelim olan güzel
gözlerinizi görmeden ebediyen gözlerimi kapayacağımdan korkuyorum…” diyerek
ifade eder.[2]
Birbirine bu kadar derinden ve sarsılmayan bir sevgiyle bağlı bu iki aşığın hayatı sayısız ayrılıklarla bölünmüştür. Bu ayrılıkların hemen hepsi Enver Paşa’nın görevi yahut inandığı ülküsü sebebiyle olmuştur; yani isteseydi ayrılıklar olmayabilirdi; ama o görev bildiği şey için mektuplarında acı acı yakındığı ayrılığı bile göz ardı etmiştir. Naciye Sultan “Dön artık…” diye çırpınırken O;
Birbirine bu kadar derinden ve sarsılmayan bir sevgiyle bağlı bu iki aşığın hayatı sayısız ayrılıklarla bölünmüştür. Bu ayrılıkların hemen hepsi Enver Paşa’nın görevi yahut inandığı ülküsü sebebiyle olmuştur; yani isteseydi ayrılıklar olmayabilirdi; ama o görev bildiği şey için mektuplarında acı acı yakındığı ayrılığı bile göz ardı etmiştir. Naciye Sultan “Dön artık…” diye çırpınırken O;
-“Ne yalan söyleyeyim memleketimi her şeyden çok, hatta sizden bile çok seviyorum”[3]diyerek ayrılığın ölümden daha ağır yükünü omuzlarından atmayı reddetmiştir. Bugün Paşa’ya laf edenlerin kaç tanesi sıcak yatağından kalkıp; bırakın o dönem İmparatorluk sınırlarını, sınırımızın dışındaki Türkistan'ı, kendi şehrinden dışarı çıkıyor? Sevdiğinin dizinin dibinden ayrılamayanlar bugün Paşa hakkında atıp tutuyorlar. Ne kadar acı bir durum!
Birbirlerinin yüzünü bile görmeden nişanlanan, bir birlerini ilk kez nişan tarihinin üzerinden üç yıl geçtikten sonra hem de bir hasta hane odasında gören, evli kaldıkları 8-10 yıl boyunca nice ayrılılar yaşayan, biri Almanya’da bir odada sevdiğinin iyi haberini beklerken, biri Türkistan’ın bozkırında çarpışırken tek bir an bile birbirlerini aklından çıkarmayan bu âşıklara kimsenin kötü söz söylemesine hakkı yoktur. Gözleriyle değil kalbiyle seven bu insanların büyükleri yedi iklime sığmazken hakaret edenlerin savundukları adamlar bugün eşine, sevdiğine iki satır bir şeyler karalasın da görelim?
Bizim görmek istediğimiz tablo tarihe mâl olmuş kişilere, tarihi olaylara tek pencereden bakılmamasıdır. Eğer bir olay olmuş ise bunu etraflıca inceleyip öyle karar verilmesi, konuşulması. Aksi halde şerefiyle yaşamış, hayatlarını da sevdalarını da bu aziz millet yolunda düşünmeden feda etmiş şehitlerimiz hakkında kötü söz söyleme hatasına düşeriz, eğer hata olarak görülmüyorsa biz de diyoruz ki;
-“Kötü söz sahibine aittir”.
Daha yazacak çok şey var ama son sözü Enver Paşa söylesin;
-“…Bilakis vatanın menfaati, saadet, yanında her şey mahvolsun. İki gözüm! Tabi belli değil; fakat telaş etme. Metin ol. Allah daima iyi yapar. Kadere karşı boyun eğmek gerek. Tevekkül, bütün kuvvetimizi harcadıktan sonra da bir silahtır”.[4]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder