5 Kasım 2015 Perşembe

Çağhan Sarı - Yalancı İyileşme

1 Kasım 2015 seçimleri Türk siyasi tarihimizde bir seçim sonrası 90 günde hükümetin kurulamaması gerekçesiyle gerçekleşen ilk erken seçim olma hüviyetini taşıyordu. Nitekim daha önce koalisyonların dağılması yahut yıpranmasıyla, iktidarın muhalefete baskın yapma arzusuyla vs gibi bir çok erken seçimi yaşayan Türkiye, bu sefer koalisyonun yolun başında kurulaması nedeniyle sandığa gitti. Seçim sathının sessizliği bir gerilimin biriktiğine işaret idi. Ancak bir çoğumuz bu sessiz gerilimi yanlış okuduk. Tekrar tek başına iktidarı tesis etmek için koalisyon görüşmelerinde oyalayıcı bir tavırla süreye oynayan iktidarın halk tarafından cezalandırılacağı, birer puan daha muhalefet partilerine kayarak iyice güçten düşeceği varsayımında idik.

Seçim akşamı görüldü ki, kamuoyunda uzlaşmaz tavırla itham edilen MHP, sandıkta bu sefer ittifak kurmayan SP-BBP ve günden güne anayasal sınırları zorlayan İmralı patentli Kandil logolu HDP ciddi oy kayıplarına uğradı. İnisiyatif almayarak bu süreci en az yıpranma ile atlatan CHP ise sadece iki vekil fazla çıkarabildi. Kısaca iktidara mesaj vermesi beklenen seçmen, "sizin yapamadığınız koalisyonu sandıkta ben yaparım" dedi. Cumhuriyet tarihinde bir kaç yıl aralıklarla gerçekleşen seçimlerde ciddi oy kaymaları olmasına alışığız. Rakamlar da bunu ortaya koymaktadır. Ancak beş ay içinde yaklaşık 5 milyon seçmenin karar değiştirip iktidar partisine %9 artış sağlaması açıkça okunması gereken bir davranıştır. Seçime katılım oranı da %85 dolayında olması "seçimlere katılım asgari düzeyde olur" beklentilerini boşa çıkarmıştır.

Her parti sonuçları kendince okuyacaktır. CHP, "solun milli meselesi"nden ayrılıp merkeze yaklaşmadıkça iktidarın mümkün olamayacağı mesajını okur mu bilemiyoruz. MHP, artık iletişim ve kan değişimi hususlarını hakikaten ele alacak mıdır bu soruya da yanıt bulmak güç. AKP'nin ise sonuçları en iyi okuyan parti olduğunu sandık ispatlıyor. Lakin bu seçimlerin bir by-pass seçimi olduğunu görmeleri elzemdir. Seçmen ehven-i şer ilkesinden yola çıkmıştır. Hatta muhalefetten ümit ışığı kalmayınca bu reflekse dönmüştür. Açıkça soruyoruz 7 Haziran'da da seçmen AKP'nin iktidarı kaybetme ihtimali olduğuna inanıyor muydu. Elbette hayır. Ancak bir koalisyon ile tek başına gelmemesini, belki koalisyonun diğer partilerle gerçekleşip iktidarın dışında kalmasını arzu ediyordu. Muhalefet böylelikle toplamda %60 oy almıştı. Bir blok oluşturmasa da çoğunluk iktidardan gitmişti. Ancak muhalefetin kerameti kendinde sanması ve kendisine verilen oyların tepki oyları olduğundan hareketle iktidarı bir an önce tesis edecek adımları atmaması bilinen sonuca giden yolların taşlarını döşedi.

Kırılma noktası olarak kabul edeceğimiz nokta Baykal'ın TBMM Başkanı seçilemeyişi oldu. Böylelikle psikolojik üstünlük AKP 'ye geçti. Bir süre açıklama yapmaktan kaçınan Cumhurbaşkanı o andan itibaren mesajlarını yine alışıla geldiğimiz diliyle vermeye başladı. Muhalefetin onca hatası arasından bir örnek vermek gerekirse, evvelki dönemlerde Cumhurbaşkanının hükümet için görevlendirmesini 9 ile 12 gün arasında yapmasına rağmen burada bir ay görevlendirme yapılmamasını halka anlatamadılar. Halka, seçimi biz değil iktidar istiyor, koalisyonu biz değil iktidar kurmak istemiyor anlatımını gerçekleştiremediler.

Yukarıdaki mevzubahise tekrar dönecek olursak AKP bu seçimin tıkanıklığı açan by-pass eden bir seçim olduğunu görmez, nekahet dönemini "istirahat" ile geçirmezse kriz tekrar kapıdadır. Hırçınca koşmaya çalışırsa, gerilimden beslenen tabiatını tekrar devreye sokarsa, ben bilirim türküsünü tekrar çalarsa, (daha ilk günden başkanlık sisteminin lafzını yapar, açılım sürecine göz kırparsa) 2019′a kadar memleketin pek ferah yıllar geçirmeyeceğini ön görmek ne kehanettir ne de hainliktir. Olsa olsa tereddütlerini saklı tutan bir hakikattir. AKP'nin %49.7 ile damarlarını açtığı kalbinin tıkanma olasılığını ortadan kaldırmasını beklemek ne derece gerçekçidir o ayrı…

(Siyaset bilimindeki iktidar yıpranması kavramını boşa çıkarıp bizlere "muhalefet yıpranması" kavramını hediye eden, terminolojiye sokan bütün muhalif kurum kuruluş ve yapılara teşekkürlerle!)

Çağhan Sarı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder