Sultan Alp Arslan komutasındaki Büyük Selçuklu ordusu ile Türkleri durdurmak ve Anadolu’dan tamamen atmak niyetinde olan Bizans ordusu arasında 1071 yılında yapılan Malazgirt Meydan Savaşı sonunda kazanılan zafer, gerek Türk- İslam, gerekse Bizans ve Avrupa tarihlerinde, özellikle zihinlerde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaş sonunda Bizans imparatorluğunun bütün imkânları kullanılarak meydana getirilen ordu, darmadağın ve işe yaramaz bir hale getirildiğinden, zaferi izleyen bir iki yıl içinde Selçuklu kuvvetleri, kendilerine karşı hiçbir direnişle karşılaşmadan Anadolu içlerine akarak Ege ve Marmara denizi kıyılarına kadar süratle ve kolayca ilerlediler. Adana, Nevşehir),Ankara ve Kırıkkale’nin büyük bir kısmı Türkler `in eline geçti. Türkler, Eskişehir’den İstanbul’a giden yol üzerinde ilerlemelerine devam ettiler[1].Bu ilerlemenin diğer akınlardan farklı bir boyutu vardı. Bu boyut ise: Selçuklu kuvvetleri bu kez daha önceki tarihlerde olduğu gibi, yalnız akın ve istila amacıyla harekâtta bulunmayıp fethettikleri bölge ve kentlere yerleşerek fethettikleri bu yeni coğrafyayı bir Türk yurdu haline getirilmesinde baş aktör olmuşlardır.[2]
28 Aralık 2014 Pazar
25 Aralık 2014 Perşembe
Oğuz Yücel - Sen ki A'sara Gömülsen Taşacaksın... Heyhat!
“Eğer Enver Paşa, dünyamıza sığmayan bir kahraman, Emir Timur çapında bir cihangir yaratılışında olmasa idi, o günlerde, belki de kesinlikle Türkistan devletsiz kalmayacaktı. Onun kafasında sadece Buhara değil bütün Türkistan vardı. Şartlar ne olursa olsun Enver Paşa Türkistan’da silinmeye yüz tutan Türklüğe en az 100 yıl yetecek yeni bir güç kazandırmıştır.”[1]
“Ataların ruhları milletlerle yaşar; ancak bunu tarihlerini bilenler hissedebilir. Bu histen alınacak gıda kadar hiçbir şey millet için hayati değildir”[2]
Evet, ataların ruhları milletlerin genlerinde nesilden nesile geçerek varlığını devam ettirir. Nitekim aşağıdaki ifadeler bunu teyit edercesine söylenmiştir adeta:
Evet, ataların ruhları milletlerin genlerinde nesilden nesile geçerek varlığını devam ettirir. Nitekim aşağıdaki ifadeler bunu teyit edercesine söylenmiştir adeta:
5 Aralık 2014 Cuma
Çağhan Sarı - 5 Aralık 1934, Kadınların Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkının 80. Yılı
Kadın erkek eşitliği tartışmalarının son dönemde yine hararetlendiği, 'fıtrat' ile ne elde edileceği kestirilemeyen polemiklerin başladığı, kadına yönelik şiddet hatta cinayet vakalarının vaka-i adiyeden sayılma noktasına gelindiği bu günlerde bir yıl dönümünü hatırlatmak için kalemi ele aldık. 5 Aralık 1934 tarihi ile kadınların milletvekili seçme ve seçilme haklarının 80. yıl dönümündeyiz. Bu kanundan hemen bir kaç sonra da 1935 yılında Türkiye Cumhuriyeti ilk kadın vekillerini seçti. Kadınlar ilk kez 1935 milletvekili seçiminde oy kullandı. Elbette tek parti dönemi içerisinde adayın belirlenmesi, oyun kullanımı, oyun tasnifi hususlarında malum eleştiriler vardır. Ancak bir eşitliğinin, insanî bir unsurun gerçekleşmesi hele hele Fransa gibi cumhuriyet (liberte) fikrinin dünyada öncülüğünü yapmış ülkelerden önce sağlanmış olması dikkate değerdir. Kadınların hakları hususunda maalesef kuru edebiyatın ötesine geçilemediğini gösteren günler yaşanmaktadır.
4 Aralık 2014 Perşembe
"Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu" Üzerine bir "Öz" Çalışması
PROTESTAN AHLAKI VE KAPİTALİZMİN RUHU
Max Weber |
Batı medeniyetine özgü ve sadece orada ortaya çıkan kültürel olguların evrensel bir değer ve geçerlilikteki bir gelişim çizgisi içinde yer almalarına ne tür bir koşul birlikteliğine yol açmıştır?
Bugün Bilimde ussal ve sistematik uzmanlık eğilimleri günümüz medeniyetine egemen anlayışa en yakın anlamda sadece Batı'da vardı. Bu aynı şekilde çağdaş Batı devletinin ve ekonomisinin dayanakları olan bürokratlar için de geçerlidir. Çağdaş yaşamımızın gidişatını etkileyen kapitalizm için de böyledir.
''Elde etme aç gözlülüğü'' ile kapitalizm ile doğrudan doğruya ilişkisi yoktur. Kapitalizmin, kazanç arayışı ile aynı öze sahip olduğu doğrudur. Ekonomik sistem içinde verimliliğe ulaşma olanağı olmayan işletme yok olmaya mahkûmdur. En fazla parayı kazanma uğraşısının, bütün çağlarda ve ülkelerde de var olduğunu belirtiyor. Bu anlamda Kapitalizmin eski çağlardaki birçok farklı kültürde de; (Çin, Hindistan, Babil, Mısır, Eski Akdeniz vs) var olduğunu ve bu anlamıyla onun aslında 'eski bir işveren' olduğunu belirtiyor.
23 Kasım 2014 Pazar
Gazi Mustafa Kemal Hangi Takımı Destekliyordu?
Mustafa Kemal Atatürk'ün bu güne kadar spor ile bilhassa futbol ile ilgisini ortaya koyan bir çok yayın bulunmaktadır. Bu yayınlarda elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ün bir çok kulüp tarafından 'taraftarımızdı' şeklinde ifade edilmesi doğaldır. Şimdi herkesin malumu olan iddiaları tek tek sıralayıp tahlil edelim. Ancak baştan şunu ifade edelim, Atatürk tutkulu bir futbolsever değildi. Yüzme, jimnastik, atletizm, boks, binicilik, eskrim ile ilgilenen Atatürk'ün en sevdiği spor güreşti. Öyle ki fırsat buldukça milli güreş müsabakalarını kaçırmıyordu. Futbol hakkında bilgi aldığı zaman 'bizim harp oyunlarına benziyor' diyerek strateji gerektiren bu takım oyununu beğenmişti. Ancak şu ana kadar seyrettiği belirlenen futbol müsabakaları sınırlı. İlki Milli Mücadele döneminde Büyük Taarruz öncesi komutanları Afyon'da dikkat çekmeyecek şekilde toplanmalarını sağlamak amacıyla tertip edilen 'Süvariler-Kolordu' maçıydı. Sonra Galatasaray'ın Romanya Milli Takımı ile (milli takımlar ile kulüp takımları bir dönem özel müsabakalarda karşılaşmışlardır) yaptığı karşılaşmadır. Üçüncüsü ise kendi kurucularından olduğu Muhafızgücü'nün bir iki müsabakasıdır. Baktığımız zaman Atatürk'ün Cumhuriyet'in bazı isimleri gibi futbol sevdalısı olmadığını görüyoruz. Beşiktaş'ın fahri başkanlığını yapacak kadar bağlı olan Recep Peker, adı şuan Fenerbahçe'nin stadına verilen Şükrü Saraçoğlu gibi isimler futbola olan tutkularını hep dillendirmekte idiler.
Atatürk'ün şuan ki futbol takımları ile ilişkilendirilmesine bakalım.
22 Kasım 2014 Cumartesi
Çağhan Sarı - Arşivlerin Kapalı Tutulduğu Suikast, John F. Kennedy
22 Kasım 1963 tarihinde Dallas’ta yerel saate göre 12.30′da ABD’nin 35. başkanı John Fitzgerald Kennedy suikast sonucu hayatını kaybetti. Kennedy, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde suikasta uğrayan ilk devlet başkanı değildi. Abraham Lincoln, James A. Garfield ve William McKinley suikast sonucu yaşamlarını yitirdiler. Theodoore Roosevelt, Harry Truman, Gerald Ford ve Ronald Reagan ise yaralı olarak suikastlardan kurtuldular. Ancak bu suikastların hiç biri John F. Kennedy’nin hayatına mal olan kadar konuşulmadı. Yazılıp çizilmedi ve filmlere konu olmadı. Bunun nedeni de Kennedy suikastının devlet arşivlerindeki belgelerinin 2029 yılına kadar araştırmacılara kapalı olmasıdır.
19 Kasım 2014 Çarşamba
Naci Kesener - ''Kutadgu Bilig'' ve Savaş Sanatı Bilgisi
SAVAS’a göre savaş sanatı için
yapılabilecek en doğru tanımlama “denge ile gelen uyum, uyumla gelen
yaşam bilgisi”dir. Uyum; herhangi bir kimseye veya duruma benzemeye
çalışmaktan ziyade akıl ile içgüdü arasında bir işbirliği/denge
sağlayarak hayattan almanız gerekeni ve hayatta kalabilmenizi mümkün
kılabilme yoludur. Bu bilgiden arzu edildiği gibi yararlanabilmeyi
engelleyen en büyük etken de korku, tereddüt ve kaygıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)